Hayat insanlara her zaman iki şık sunuyor, siyah yada beyaz, bizler ikisindende vazgeçemedigimiz için gri de kalıyoruz malesef.



Arkadaşımı beklerken boş masa bulamamış bir amca, benim masama oturdu. Sohbet etmeyi çok sevdiği anlaşılıyordu. O konuşuyor ben yorum yapıyordum.

Emekli öğretmenmiş. Anılarını anlattı...


Sonra gözümün içine bakarak:

- kizim sevmek mi istersin sevilmek mi? dedi. Ne cevap vereceğimi bilemedim.

- İkisini istesem çok şey mi istemiş olurum?

- İkisi sunulmadı. Sana sadece birini seçme hakkı veriliyor. Düşünüyorum düşünüyorum cevapsızım. Sevilmek, evet çok güzel. Sen sevmedikten sonra o seni sevse ne olur? Ya sevmek? Eğer karşındakinin seni sevmediğini anlarsan, o da acı verir. Ben karşımdakinin beni sevmediğini öğrendiğimdeki acıyı tatmak pahasına da olsa sevmeyi seçtim.


- Evet, cevabım SEVMEK. Bu sorunun cevabını siz de verecek misiniz?

- Tabi kii kizim . Bundan 35 yıl önce çok yakışıklıydım, bakma şimdi yaşlandım. Hep sevildim. Sonunda beni seven, ilerde seveceğimi düşündüğüm biri ile evlendim. Ömrümün yarıdan fazlasını bir gün severim ümidiyle geçirdim. Eşim beni çok sevdi. Bir gün bile saygıda kusur etmedi. Onu sevmediğimi hissetmesin diye çok uğraştım. Geçen gün karımı toprağa verdik. Ölmeden önceki son konuşmamızda bana "Sana çok teşekkür ederim, beni bu hayatta mutlu ettin, anne olmamı sağladın, beni bilerek hiç üzmedin. Senin beni sevmeni sağlayamadım ama seni çok sevdim" dedi. Meğer anlamış onu sevmediğimi, aslında sevemediğimi.


- Peki hiç aşık olmadınız mı?

- Oldum elbette

- Peki niye onunla evlenmediniz?

- Çünkü o başkasını seviyordu. Ona söyleyemedim. Onun için hep gönül eğlendirdim. Olmadı, ondan başkasını sevemedim.

- Ne mutlu size ki sizi çok seven biri ile evlenmişsiniz.

- Evet kizim, haklısın ama ben SEVİLMEK şıkkını seçtiğim için olmadı.
İstemeden ona da hakketiği mutluluğu yaşatamadım. Sevilmeye doydum ama sevmeye hala açım...


Peki ya sizler bu soruya nasil cevap verirdiniz sevmek mi istersin, sevilmekmi ..?


Sertac Yardımcı


Bende gitmek istiyorum çoooooooook uzaklara, yalnız, tek, tek başıma...

Keşke öyle bir şansımız olsa ama malesef bağlıyız bu esarete.



Bugünlerde herkes gitmek istiyor.


Küçük bir sahil kasabasına, bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey... Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok. Bir kendisi.
Bu yeter zaten. Her şeyi, herkesi götürdün demektir. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor. Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınamıyor. Böyle gidiyor işte. Bir yanımız "kalk gidelim", öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor. O yan kalabalık zira. İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu... En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. Kalıyoruz.
Kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler... Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler... İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...

Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum. Değil bu şehirde gitmek, iki sokak öteye taşınamıyorum. Alıp götürsem gelmez ki... Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında. Herkes onu, o herkesi seviyor. Hangi birimizle gitsin.

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır; evet sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin. Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada. Ölüme inat tutunmak lazım. İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek...
Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek... Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela... Küçücük gitmeler yapabilsek. Ne mümkün.
Sabah 09.00, akşam 18.00. Sonra başka mecburiyetler. Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar áşık olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.

Ama olsun... İstemek de güzel.


Pakize Suda

çılgın kadın, dobra, içinden geldigince yazan...

ne güzel yazmış.

FELSEFE

FELSEFE

Dişi Aslan Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. "Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?" diye sormuşlar aslana. "Bir." diye yanıtlar dişli aslan. "Fakat ben aslan doğururum."
NITELIK, NICELIKTEN ÖNEMLIDIR.

YENGEÇ ILE ANNESI "Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum" diye sorar anne yengeç çocuğuna. "Düzgün yürüsene ! " der. - "Pekala anne" der çocuk. - "Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. "
HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?

ASLAN, KOYUN, KURT VE TILKI Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet ! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır ! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor !
AKILLI KIŞI TEHLIKELI DURUMLARDA KONUŞMAZ !!!


KAZLAR VE TURNALAR Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞILDIR?

HASTA GEYIK Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür. SIZCE?

FARELERIN TOPLANTISI Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak ???

IYI BIR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTIRMEK AYRIDIR.


* * Insanlar FELSEFE yi Çocukken MASAL dan, Sonra KiTAP lardan, ihtiyarlarlayınca da Arkalarında Kalan YAŞAM larından Öğrenebilirler ...


Sertaç Yardımcı
Ankara Cad.Subesi
Müsteri Hizmetleri Temsilcisi
(224) 280 63 50 /1066
534 574 94 87

DOSTLUK

söylemek istediklerini icinden geldigi gibi ima etmeden, direkt söyleyebildigin insandir, gecenin 3'un de acaba uyandirir miyim, kufur eder mi diye dusunmeksizin arayabildiginiz, sartlar ne olursa olsun yari yolda birakmayan, degerinizi bilen, kirildigini dusundugunuzde gözunuze uyku girmeme sebebiniz, sizi taniyan, hangi olaya nasil tepki verebileceginizi tahmin eden ve en önemlisi tepkilerinizi önemseyen, kisidir.

kucuk prensin söyledigi gibi "herkes talihsizliklerinin ciddiye alinmasini ister." Dost sizin talihsizliklerinizi kendininmiscesine, kendi basina gelmiscesine ciddiye alan, sizinle birlikte uzulen, sizinle birlikte aci ceken insandir. Bos zamaninda degil, en yogun aninda bile Seni merak ettim nasilsin diye arayan, mesaj atan kisidir. Acilarinin dinmesinin tek yolu ölumse eger, ölmene yardimci olandir… o birakip gitmez, o her an sizi arar, o hep merak eder, o yalan söylemez, o aldatmaz, o ihanet etmez, o siz kirilasiniz, uzulesiniz, aci cekesiniz diye inadiniza hareket etmez. inadiniza sizi uzecek hareketlerde bulunmaya devam ediyorsa ve tavirlarinda bir degisiklik yoksa "bundan sonra dostumsun" lafi, sadece laftir o kadar...

Hayatttttttt

Insanlarin en acizi dost edinemeyen,

Ondan daha acizi ise dost kaybedendir.



Hayat cetele tutmak degildir...


Hayat;

Seni kac kisinin aradigi, kiminle ciktigin, cikiyor oldugun veya cikacagin demek de degildir.

Kimi optugun, hangi sporu yaptigin, kimlerin seni sevdigi de degildir.

Hayat, ayakkabilarin, sacin, derinin rengi de degildir.

Nerede yasadigin veya hangi okula gittigin de degildir.

Aslinda hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi basardigin ya da basaramadigin okullar da degildir.

Hayat;

Kimi sevdigin ve kimi incittigindir.

Kendin icin neler hissettigindir.

Guven, mutluluk, sefkattir.

Arkadaslarina destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktir.

Hayat;

Kiskancligi yenmek, onemsemeyi ogrenmek ve guven gelistirmektir.

Ne dedigin ve ne demek istedigindir.

Insanlarin sahip olduklarini degil, kendilerini oldugu gibi gormektir.

Her seyden onemlisi hayati, baskalarinin hayatini olumlu yonde etkilemek icin kullanmayi secmektir.

Iste hayat bu secimden ibarettir.

Insanlarin en acizi dost edinemeyen,

ondan daha acizi ise dost kaybedendir.


Charles Eguone

Üç şey;


Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı.İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.

Bu inançtır.



Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yeredüşeceklerini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.

Bu güvendir.




Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dairteminatımız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.

Bu ümittir.




ve bu üçü varsa hayatınız güzeldir..

COCUGUNU OYLE KARSILA KI; eve geldigi zaman, en guzel yere geldigini hissetsin...
ESINI OYLE KARSILA KI; yanina geldigi zaman, en dogru insana kavustugunu hissetsin...
ANNENI OYLE KARSILA KI: dogumundaki agrilari lezzetle takas etsin...
BABANI OYLE KARSILA KI; omur boyu bir baska evlada imrenmesin.. .
FAKIRI OYLE KARSILA KI; ona serdiginden buyuk, bir dua sofrasi sersin....
ZENGINI OYLE KARSILA KI; gonlunu gordugunde, kendi gonlunun fakirliginden kahretsin...
ARKADASINA VE DOSTUNA OYLE YAKLASKI ; sevincinde ve uzuntusunde yaninda sen oldugunu bilsin.

"Tanrım,
Beni yavaşlat.
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir...
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele...
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver ..
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
Anlık güzellikleri yaşayabilme sanatını öğret;
Bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret...
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini ,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim...
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi
büyümesine bağlıdır...
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı
değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha
sağlıklı olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi...
Tanrım,
Bana değiştirebileceğ im şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğ im şeyleri Kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve HİKMET,
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver..."

İmkansız diye bir şey yoktur.

Arkanda maziye baktığında yıkık dökük hatıralar

Gönlünün rafında küflenmeye yüz tutmus

Hak hukuk ararken yaralı gönlün

Adaletsizliğin ortasında kaybolmuş ömrün.

Blog Listem